BBC Türkçe’de yer alan Ayşe Sayın imzalı haber-yorumda, Ali Babacan’ın AKP’den istifası sonrası Ankara siyasetindeki kulis bilgilerine yer veriliyor ve Gül ile Babacan’ın başını çektiği yeni oluşumun yalnızca AKP içinden değil, bütün siyasi partiler tarafından dikkatle takip edildiği belirtiliyor.
Haberde, Abdullah Gül’ün ‘eski cumhurbaşkanı’ kimliğinden ötürü yeni siyasi oluşumda faal olarak yer almadığı ve almayacağı, buna karşılık oluşuma ‘fikirsel olarak’ destek verdiği söz ediliyor.
BBC Türkçe’nin haberinde, Gül’ün yakın etrafıyla şu görüşleri paylaştığı öne sürülüyor: “İşler yolunda gitseydi, yeni bir parti kurulmasını konuşuyor olmazdık. Kuruluşunda yer aldığımız partide kalır, başarılı olması için gerekli katkıyı da sağlardık. Lakin gelinen noktada Türkiye, bir üçüncü dünya ülkesi pozisyonuna geriledi. Biz yıllarca devlet hizmetinde bulunmuş insanlarız, demokrasi, özgürlükler, insan hakları, iktisattaki gidişat karşısında, bu basamaktan sonra sessiz kalamazdık.”
Haberde, farklı bir siyasi oluşum çalışması içinde olduğu belirtilen Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Gül ve Babacan takımının bir ortaya gelme mümkünlüğünün olmadığına da dikkat çekiliyor.
Abdullah Gül’ün ‘ihanet’ eleştirilerine yirmi yıl evvel Refah ve Fazilet partilerinde Necmettin Erbakan’a karşı alınan tutumla karşılık verdiği belirtilen haberde, o dönemde ‘kararların ortak akılla alınması, tek kişinin belirleyiciliği yerine parti heyetlerinin demokratik iştirakinin sağlanması’ adına hareket edildiğinin hatırlatıldığı bildiriliyor. Bu noktada Gül’ün yaptığı kıymetlendirme ise şöyle yansıtılıyor: “Biz, Avrupa Birliği amacı doğrultusunda, muhafazakâr, dindar demokrat kimliğimizi koruyarak, demokratik bedelleri benimseyen, etrafımızdaki Müslüman ülkelere rol model olacak bir iktidar hedeflemiştik, fakat gelinen nokta Türkiye’yi apayrı yere, bir alt lige taşıdı. Yeni rejim, bizim muhafazakâr demokrat kimliğimizle uyuşmuyor.”
Haberde, Gül ve Babacan cephesinin Türkiye’nin asıl ‘beka sorunu’ olarak, yetkilerin tek elde toplandığı ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ni gördükleri ve bir manada özerk kimliği olan Merkez Bankası Başkanı’nın kararnameyle misyondan alınmasının da buna en yakın örnek olarak gösterildiği söz ediliyor.